20 Ağustos 2011 Cumartesi

İyi ki doğmuşsun/iyi ki doğurmuşum boncuk bebek...

33 yıl boyunca bebeklere ne ilgim ne de onlarla bir paylaşımım oldu. Bebekleri/çocukları tanımazdım, hele kız çocuklarından iyice korkardım (hala korkuyorum :) - sanırım bunda Murathan Mungan'ın Yüksek Topuklar romanının da etkisi vardır.

Ancak 2008 yılında içimde bir kıpırdanma oldu - hormonlarım harekete geçti, beynimi esir aldı ve vücudumun bebek sahibi olmak istediğini hissettim. O andan itibaren herşey değişti, hele yavrumun içimde büyümekte olduğunu öğrendiğim 2009 yılbaşı akşamından sonra bütün endişelerden, bütün korkulardan arındım, herşeyi olduğu gibi kabullendim, hiçbirşeye itiraz etmedim - hayatında pek doktor yüzü görmemiş olan ben artık her ay doktora gider, pek de sempatik olmayan tahlil/ultrason gibi işlemleri yaptırır bir insana dönüştüm. Mümkün olduğunca sağlıklı beslendim, inleyerek her akşam, kan şurubu/balık yağı/multi vitamin içtim, hiçbir kültür/sanat etkinliğinden - kızlar partisinden eksik kalmadım, işime hiç aksatmadan gitmeye devam ettim, sürekli yürüdüm, göbeğimin üstüne koyup tuğla kalınlığında romanlar okudum, çirkinlere bakmadım, erkek olacağını öğrenince masaüstüme Lost'tan Sawyer'ın fotoğrafını iliştirdim, internetten mantık bulmacaları indirdim-oğlumun zekasını bu yolla geliştirebileceğime inandım :) Hiçbirşeyden şikayet etmedim ta ki 7.ayda herşeye hüngür şakır ağlamaya başlayana dek... En büyük sorunum bu oldu.. Bir de normal kadınlar gibi çilek-üzüm-incir gibi şeylere değil BİRA'ya aşerdim; markette içinde bira olan alışveriş sepetlerinin peşinden gittim büyülenmiş gibi... Bir de Roma dondurmasına; Başar beni taaa Arnavutköy'deki Grandola'ya götürdü. Bir şekilde oğlumla daha o zamandan bir uzlaşma içine girdik, ben anneliğin gereklerini yerine getirdim, o da sorun çıkarmayarak beni güncel zevklerimden, sanatsal keyiflerimden ayrı bırakmadı.

2 yıldır biz anne-oğul aynı uzlaşma içinde devam etmeye çalışıyoruz, ben işe gidiyorum - o beni bekliyor... O bizimle daha çok zaman geçirebilmek için erken kalkmak istiyor, ben de itiraz etmeden kalkıyorum. Eskisi kadar çok gezip tozamıyoruz ama bir şekilde Deniz'in de sevebileceği kişilerle görüşüyor, eğlenebileceği yerlere gidiyoruz. Gezme saatlerimizi onun uyku zamanlarına göre ayarlıyoruz, o da uyuyarak bize başbaşa geçirecek zaman bırakıyor. Huyumu bildiği için benimle azmayı değil kitap okumayı tercih ediyor; azmak için babasını ve anneannesini bekliyor. Ben de onunla parka gidiyor, hiç tanımadığım kişilerle sohbet ediyor, kitapçıların çocuk bölümünde yavrumun seveceği kitaplar arıyorum.

Bir anne için en güzel şey yavrusunun sağlıkla-mutlulukla-keyifle büyüdüğünü, geliştiğini görmekmiş... 2 yılda ne öğrendin diye sorarsanız benim yanıtım budur.

Bir de "ANNEMMMM" dünyanın en güzel sözcüğüymüş...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder